8 Mayıs 2011 Pazar

Annapurna - Hong Kong / Çin

Hayatımda ilk defa Çorum'un doğusuna gidince (dedem Çorum'da oturur), "madem buralara kadar geldim, bari haftasonunu da burada geçiriyim" diye düşündüm ve bir cumartesi sabahı Şangay'a bir saat araba mesafesindeki Wuxi'den uçağa atlayıp Hong Kong'a uçtum. Sabah 10:00 gibi alana inmiş olmama rağmen pasaport kontrolünün 1,5 saat kadar sürmesi ve trafik sebebiyle Kowloon bölgesinde bulunan otelime geldiğimde saat 14:00 olmuştu bile.

Vakit kaybetmeden sokağa fırladım tabii. Çin'e gelmeden birkaç gün önce bir gazetede Honk Kong'da kurulan sokak pazarları ile ilgili bir yazı okumuştum. Bu kadar tesadüf olur, otelden çıktığım gibi kendimi sokak pazarlarının ve mahşeri bir kalabalığın içerisinde buldum. Biraz buralarda dolaştıktan sonra gözüm sokaklarda satılan yiyeceklere takıldı doğal olarak. Çok aç olmadığım için gözüme kestirdiğim ve otlu gözlemenin top şeklinde yapılmış ve çubuğa geçirilmiş olanı şeklinde anlatabileceğim bir şeyi mideye indirdim.


 Otlu gözlemenin top şeklinde olanı

 Sokak pazarları

Restoran manzaraları

Genel olarak çok kalabalıktı sokaklar hep. Hong Kong'un diğer Çin şehirlerinden en büyük farkının çekik gözlü olmayan insan sayısındakiş artış olduğunu fark ettim sokaklarda yürürken. Şehir bana küçük bir New York gibi geldi açıkçası. Yüksek yüksek binalar, kalabalık sokaklar, trafik, Central Park kadar olmasa da şehrin ortasında büyük bir park ve Kowloon'un en güney ucundaki limandan görülen Hong Kong adasındaki onlarca gökdelen. 

Benim kaldığım otel Kowloon'da güneyden kuzeye boylu boyunca uzanan Natham Caddesi'nin kuzey taraflarındaydı. Hava kararmadan  görebildiğim kadar çok yer görmek amacıyla ilk metro durağından bir metroya atlayıp bu caddenin güney taraflarına indim. Biraz daha yürüdükten sonra limana gidip Honh Kong adasını ve gökdelenlerini seyrettim. En favori Hong Kong gökdelenimin Bank of China binası olduğuna bir kere daha kanaat getirdim. Burada biraz oturduktan sonra bir vapura atlayıp Hong Kong adasına geçtim.

Kowloon'dan Hong Kong Adası'nın görünüşü

Hong Kong'da dev gökdelenlerin, büyük alışveriş merkezlerinin ve caddelerin 3-4 metre üstünde kurulmuş olan yaya yürüme yollarında biraz dolaştıktan sonra akşam nerede yiyeceğime yönelik stratejik bir karar alma zamanım geldi. Önemli bir karar olduğu için bu kararı ayaküstü hızlıca vermek istemedim. O anda içinde dolaşmakta olduğum alışveriş merkezinin barına kuruluverdim. Bir kadeh cabarnet eşliğinde elimdeki haritada Hong Kong adasında bulunan SoHo bölgesinin yemek yeme bölgesi olarak gösterildiğini tespit ettim.


SoHo bölgesinde yürüyerek biraz turladım. Burası Asmalımescid tarzında bir yer gibi geldi bana. Yan yana bir sürü restoran ve barın olduğu, mekanlardan dışarı taşmış insanlarla dolu bir bölgeydi. Tipik olarak nereye oturacağıma karar veremeyip oradan oraya yürürken karşıma Annapurna diye bir Nepal restoranı çıktı. Tek kişilik güzel bir masayı gözüme kestiremem ve gidip oturmam aynı anda oldu nerdeyse.


Menüyü biraz karıştırdıktan sonra yak peyniri (ısmarlarken ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu), goru-ko-choyola, safranlı pilav ve bir kadeh de Şili'den bir merlot ısmarladım. Yak peyniri eski kaşar tarzında bir peynir çıktı. Kötü değildi ama çok da bir özelliği yoktu. Peyniri domates ve salata üzerinde sunmuşlardı. Ana yemek olarak söylemiş olduğum goru-ko-choyola ise domates, soğan, kişniş, limon, hardallı zeytinyağı ve aromatik bazı baharatlar ile sunulmuş ızgara sığır eti idi. Tadı güzeldi, hardallı zeytinyağına bayıldım, evde denemeye karar verdim. Safranlı pilavda da normal pilavdan tat olarak çok bir fark yoktu bence ya da safranın tadını çok bilmediğim için ben birşey anlamadım. Ama safranın ne kadar değerli ve az bulunan bir baharat olduğu ile ilgili bir yazı okumuştum, bu pilav anlatamadı bana bu değerin sebebini.


Goru-ko-choyola, bir daha flaşsız fotoğraf çekmeyeceğim, söz. 

Safranlı pilav

Soho sokakları


Tüm yediklerim için (ikinci bir kadeh Avustutralya cabarnet'si ile beraber) 405.00 HKD (Hong Kong doları) ödedim. Bunun türkçe karşılığı da 80.00 TL oluyor. Yani sanki Yakup'a gidip biraz meze, birkaç ara sıcak yemek ve birkaç kadeh rakı içmek gibi birşey. 


Özetle Annapurna beni Nepal mutfağı ile tanıştıran hoş bir restoran olarak kişisel tarihimdeki yerini aldı. Yemekten değil belki ama Çin'deki son akşamım olduğu için ve ertesi gün bir haftadır ayrı kaldığım eşime kavuşacağım için mutlu bir akşam oldu benim için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder